Boğaziçi Üniversitesi’ne 1974 sonbaharında girdim, 1978 Temmuz başında mezun oldum. O dönemler rektörümüz Profesör Abdullah Kuran’dı. ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu olan Prof. Kuran 1971’de Boğaziçi Üniversitesi’ne kurucu rektör olmuştu.
Sanat tarihi konusunda uzmanlaşan sayın Kuran’ın ilgi alanı ağırlıklı olarak Mimar Sinan’ın eserleriydi. Sakin karakterli olan Abdullah Kuran öğrenciler arasında da çok sevilirdi. Alçak gönüllü bir kişiliği vardı.
Abdullah Kuran’ın rektörlüğü zamanında henüz Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK) kurulmamıştı. O nedenle Boğaziçi Üniversitesi’nde görev yapan profesörler arasından isteyenler aday olur, rektör üniversite senatosu tarafından seçilir, cumhurbaşkanı tarafından onaylanırdı.
Prof. Kuran 1979’de yaş haddinden emekli olunca yerine Prof. Semih Tezcan seçildi. YÖK’ün kurulmasıyla rektör seçimlerinde yöntem değişti. Ülkenin başına gelen diktatör Kenan Evren döneminde artık YÖK her üniversite için üç aday belirleyerek cumhurbaşkanına iletecek ve cumhurbaşkanının de bu üç adaydan birinin atamasını yapacaktı.
1992’de bu kural biraz esnetildi. Yeni uygulamada üniversitelerde seçim yapılacak, en çok oyu alan altı aday YÖK’e iletilecek, YÖK bu adaylardan üçünü cumhurbaşkanına sunacak, o da bu adaylardan birini atayacaktı. Ancak üniversite seçimlerinde en çok oyu alan adayın rektör seçilmesi temayül haline geldi.
Bu uygulama Necdet Sezer döneminde Atatürk düşmanlığı ve yobazizm endişesiyle bozuldu. İzleyen cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu kez kendi malum felsefesine göre Necdet Sezer’in temayülü bozan uygulamasına devam etti.
FETÖ darbe girişiminden sonra, Ekim 2016’da yayınlanan bir kararname ile de 1992 öncesine dönüldü ve üç rektör adayının YÖK tarafından belirlenerek cumhurbaşkanına sunulması ve rektörün cumhurbaşkanı tarafından resen atanmasının önü açıldı.
2018’de ise bir aşama daha ileri gidildi ve cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile rektör atamaları tamamen cumhurbaşkanına bırakıldı. Cumhuriyet tarihimizde söz konusu olan en merkeziyetçi rektör seçim yöntemi de bu şekilde mevzuata girdi.
Boğaziçi Üniversitesi’nin son iki rektörü Prof. Melih Bulu ve Naci İnci bu son uygulamaya göre atanmışlardır. O nedenle olacak, Wikipedia’ya baktığınızda son rektör Profesör İnci için ‘kayyım rektör’ ifadesi kullanılmaktadır.
Bu konuya değinmemin nedeni bugünlerde İngiltere’nin tanınmış üniversitelerinden Oxford’da yeni rektörün belirleniyor olması. İngiltere’de rektörlere genellikle ‘chancellor’ adı veriliyor ve bu pozisyon sembolik ve onursal. O nedenle de günlük işlerle pek uğraşmıyorlar.
Rektör (chancellor) ölene ya da istifa edene kadar bu göreve devam ediyor. Oxford’un son rektörü Chris Patten bu görevi 26 yıldır ifa ediyormuş ve istifa etmeye karar vermiş.
Rektör adayları ise üniversitenin akademik kadrosunda bulunmuş veya dünyada isim yapmış başarılı kişilerden olmak zorunda. Bu yıl aday olan kişilerin listesine baktığımda ilk dikkatimi çeken eski Pakistan Başbakanı İmran Khan oldu.
Bir diğer aday Muhafazakar Parti’nin eski dışişleri bakanlarından William Hague. Tabii o da Oxford mezunu. Felsefe, politika ve ekonomi okumuş.
Bir diğer aday Lady Elish Angiolini. Oxford Üniversitesi’nin St Hugh’s College’inin başkanı. Eğer seçilirse Oxford tarihinde ilk kadın rektör olacak.
Oxford’da rektör seçimi mezunlar birliği (Convocation) tarafından yapılıyor. Convocation üyeleri hem üniversitenin mezunları hem de üniversitede belli bir süre akademik görevde bulunmuş olan kişilerden oluşuyor.
Anladığım kadarıyla İngilizler bu rektör seçimlerine aptalca bir yaklaşım sergiliyorlar. 21. Yüzyılın ilk çeyreği sona ererken bu karmaşık ve uzun süreçlerden vazgeçip yetkiyi Kral Charles III’e verseler rahat edecekler. Bu işler de bir gece yarısı yayınlanacak kraliyet fermanı ile çok daha kolay olacak. Acaba Almanya gibi İngiltere de bizi kıskanıyor olabilir mi?
Oxford’un kuruluşu 1096’ya dayanıyor ve sekiz yıldır ard arda Times Higher Education World University sıralamasında dünyanın en iyi üniversitesi seçiliyor. Cambridge ise rakibi olarak dördüncü sırada yer alıyor. Cambridge rektör seçimi de Oxford’unkine benzer şekilde gerçekleşmektedir.
Yazarın Diğer Yazıları
- Bu İngilizler aptal olmalı
- Dünyada ve Türkiye’de nüfus projeksiyonları, sonuçları ve yapılması gerekenler
- Ferdi Kadıoğlu doğmadan ben Brighton’luydum
- Görüş oluşturmakta zorlandığım bir konu: LGBT+ hakları
- Toplum psikolojisi dikkate alınmadan Türkiye’de enflasyon düşürülebilir mi?
- Bir kıvılcım parlıyor mücahidin içinde
- San Francisco’da bir cenaze töreni
- Psikolojinin enflasyona etkisi ve itibardan tasarruf
- İntegral ve Ekonomi
- Üçüncü Dünya Savaşı mı, yoksa Üçüncü Balkan Savaşı mı?